30 Temmuz 2007 Pazartesi



MEME KANSERİ




















Memenin gelişimi ve meme ile ilgili bir çok hastalık yumurtalıklardan salgılanan hormonlarla yakından ilişkilidir. Bu nedenle günümüz tıbbında meme, kadın üreme organlarının bir parçası olarak değerlendirilmektedir.
Meme dokusu; süt bezleri, süt kanalları ile bunları çevreleyen yağ dokusundan oluşmaktadır. Meme kanserleri de bu dokulardan ortaya çıkar. Her dokunun kanseri farklı özellikte olup tedavi ve ilerleyiş biçimleri de farklıdır.
Kanser hücrelerinin lokalize olan yani çevre dokuya yayılmamışlarına "in situ kanser", çevre dokuya yayılmışlarına ise "invaziv kanser" isimleri verilmektedir.
Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanserdir. Her on kadından bir tanesi hayatının bir döneminde meme kanseri ile karşılaşabilir. Bu nedenle meme hastalıklarının özellikle meme kanserinin erken tanınması toplum sağlığı açısından da önemlidir.
RİSK FAKTÖRLERİ
Günümüzde kadınlarda gözlenen kanserler arasında ilk sırada meme kanserleri vardır. Her kadının meme kanserine yakalanma riski vardır, ancak bazı kadınlar meme kanseri açısından daha risklidir. Genel olarak yaş arttıkça meme kanseri riski de artar
Bir memesinde kanser olmuş kadınların diğer memesinde de kanser olma riski artmıştır. Ailede (anne, kız kardeş, hala, teyze, büyükanne) meme veya genital sistem kanseri (özellikle over kanseri) öyküsü olanlarda meme kanseri riski artar. Meme kanserinin %8-10 oranında ailesel olduğu bilinmektedir. Çocuk doğurmamış veya emzirmemişlerde de meme kanseri riski artmaktadır. Memede "atipik özellik" gösteren hiperplazi olması kanser riskini arttırır. Erken yaşta adet görme, geç yaşta menopoza girme riski arttırır. Menopoz sonrası dönemde şişmanlık meme kanseri riskini arttırır.30 yaşından önce herhangi bir nedenle tedavi amaçlı radyoterapi alan kadınlarda meme kanseri gelişme riski yüksektir. Yağlı yiyeceklerin meme kanseri riskini arttırdığı henüz tartışmalıdır.Meme Kanserlerinde ŞikayetlerKadınların bir çoğu kendi kendilerine yaptıkları muayenelerle meme kanserini erken evrede yakalayabilmektedir. Memede ele gelen "ağrısız kitle" meme kanserinin ilk bulgusudur. Memede ağrı hissi meme kanserinde genelde olmaz. Meme kanserinin diğer bulguları;Bir memede belirgin şişmeMeme cildinde gamzeleşme Meme başı etrafındaki deride renk değişikliğiMeme başlarında asimetri
Meme ile ilgili pek çok hastalıklar meme kanseri ile karışarak kişilerde endişeler oluşturabilir. Meme Kanserlerinde Tanı Tüm kanserlerde olduğu gibi meme kanserlerinde de erken tanı son derecede önemli ve hayat kurtarıcıdır.

Selulit Nedir ?












Selülit şişman ya da zayıf ayrımı yapmaksızın, özellikle ergenlik döneminden itibaren hormonal değişikliklerin etkisiyle her yaş grubunda ortaya çıkan yağ hücrelerinin deformasyonuyla ilgili estetik bir sorunu. Farklı yaş gruplarındaki bayanların yüzde 90'ının bu problemden şikayetçi olduğunu göz önüne alacak olursak selülitin pek çok bayanın ortak sorunu olduğunu söyleyebiliriz.
SELÜLİTİN OLUŞUMUYaz aylarında birçok bayana gönül rahatlığıyla mayo giymeyi problem haline dönüştüren selülitin oluşumu kişiden kişiye farlılıklar gösteriyor.Selülit daha çok ergenlik, hamilelik ve menapoz gibi hormonların daha çok değişime uğradığı dönemlerde ortaya çıkıyor olmasına rağmen, kişinin genetik yapısı, metabolizma hızı, dolaşım sistemi, sindirim ve boşaltımda yaşadığı sorunlar, doğum kontrol hapları, alınan hormon ilaçları, dengesiz ve düzensiz beslenme, aşırı hareketsizlik, stres, sigara ve alkol tüketimi de selülit oluşumunda etken faktörler.
KADINLARIN YÜZDE 90'I SELÜLİTLİDünyadaki kadınların yüzde 90'ı selülitli. Bu illeti başımıza saran, daha doğrusu ilk kez tanımını yapan, Fransız doktorlar. 1920'lerin başında keşfetmişler. Birkaç yıl öncesine kadar fast-food, hormonlu, bol kimyasal maddeler içeren gıdaların, hava kirliliğinin, kısacası modern yaşam biçiminin bir yan etkisi olduğu sanılıyordu. Şimdilerde tam da öyle olmadığı ortaya çıktı. Rönesans döneminin resimleri dikkatlice incelendiğinde selülitli kadınların kalçalarında da köy peyniri görünümlü cilt dikkati çekiyor.
SELÜLİT NEDİR?Tıptaki adı hidrolipodistrofi olan selülit, derinin alt tabakasındaki yağ dokusunun bağ dokular arasında sıkışması sonucunda derinin üst kısmının portakal kabuğu görüntüsü alması olarak tanımlanıyor. Ciddi bir problem olan selülit, sanılanın aksine ' sadece kilolu bayanlarda görülmez. Zayıf ya da şişman her kadının korkulu rüyası olan selülit, daha çok bayanların kalça, basen, dizin ve bileğin iç kısımları, baldırların arkası ve üst bacak bölgelerinde yoğunlaşıyor.
KİMLERDE OLUŞUR?En önemli şey genler. Eğer anneniz de varsa sizde de olur. Sigara içen kadınlarda içmeyenlere göre daha belirgin, çünkü sigara cildin esnekliğini azaltıyor.ZAYIFLIK AVANTAJ MI?Maalesef ince ve formda olmak selülitten korumuyor. Ancak kilolu kadınlarda görüntü çok daha vahim olabiliyor.
SELÜLİT NEDENLERİ:Selülit oluşumunun birçok farklı nedeni var. Bunlar arasında genetik faktörü, hormonal nedenleri, beslenme şeklini, spor yapmamayı ve cildin kendi fiziksel yapısını sayabiliriz.
Hormonal nedenler: Son zamanlarda yapılan araştırmalar, kadınların östrojen hormonu miktarındaki artışın selüliti çoğalttığını ortaya koyuyor. Cilt ve vücut sağlığı için gerekli olan bir takım hormonlar ve kimyasal maddelerin miktarındaki değişiklikten dolayı hücre aralığında normalin üstünde su birikmeye başlar. Bu birikme aşırı boyutlara vardığında cildin görünümünde de bir takım değişiklikler meydana gelir. Dolayısıyla selülit hormonlarla doğrudan etkilidir.
Beslenme: Tek yönlü ve sağlıksız beslenme selülitin ana nedenlerinden biri. Genellikle çalışan toplumlardaki kadınlarda görülen selülit, bayanların fast food ve hazır gıdalara olan eğilimiyle doğrudan ilişkili. Hayvansal yağlar, tuz, şeker, kola ve kahve gibi yiyecek ve içecekler de yağ hücrelerini şişirerek, buralarda ödem yapmakta ve selülit oluşmasına neden olmakta.
Sigara ve alkol: Sigara ve alkol kullanan bayanlarda selülit görülme oranı kullanmayanlara oranla bir hayli yüksek.Duruş: Yüksek topuklu ayakkabılar giymek, yanlış yürümek ve yanlış oturmak da selülitin nedenleri arasında sayılabilir. Yüksek topuklu ayakkabılardan dolayı kan dolaşımındaki bozukluk zamanla cildin iyi beslenememesine dolayısıyla da selülit oluşmasına sebep olur.
Spor yapmamak: Spor yapmamaktan dolayı vücut yeterince yağ yakamaz. Zamanla derinin altındaki yağ dokusu şişerek yağın depolanmasına neden olur. Bu sebeple de cilt yüzeyinde çirkin bir görüntü oluşur.
SELÜLİT TEDAVİLERİSelülit tedavisinde gelişen teknoloji sayesinde her geçen gün daha önemli adımlar atılıyor. Bu yöntemlerin en başında mezoterapi ve liposuction geliyor. Öyle ki bu yöntemler sayesinde çok ileri derecedeki selülitler bile kolaylıkla tedavi edilebiliyor.
Mezoterapi: 2 veya 4 mm'lik özel iğneler ve bir enjektör yardımıyla cildin orta tabakasına yağ eritici bir karışım enjekte ediliyor. Bu maddeler selülitli bölgeye doğrudan etki yapıp ve vücut tarafından kullanılmayan yağ hücrelerini parçalayarak organizma tarafından tekrar kullanılabilir yağ durumuna getirir.
Akupunktur: Vücudun çeşitli kilit noktalarına iğneler yardımıyla ulaşıp su ve yağ hücrelerini harekete geçirerek yok etme yöntemi.Ozon terapi: Yağ hücrelerini oksijen ile temizleyerek, yağların yakılmasını amaçlayan bir yöntem. Selülitli bölgeye uygulanan buhar banyosu sayesinde oksijen alt tabakaya kadar ulaşır ve kan dolaşımını hızlandırır.Lazer terapi: Selülitli bölgeler üzerine uygulanan lazer ile, kan dolaşımı hızlandırılır ve hareketsiz bölgeler harekete geçirilir.Ultrason: Derinin altına doğru inilerek yağ hücrelerini parçalamayı sağlayan bir yöntem. Sadece selülitli bölgelerde değil küçük yağların tedavisinde de etkili. Bu yöntemle selüliti parçalaması veya depolarını azaltması sağlanır.Basınç tedavisi: Hava basıncı ile kan ve lenf dolaşımını harekte geçiren bu yöntem, selülit tedavisinde çok etkili. Bir güzellik uzmanı ya da estetisyen tarafından uygulanan basınç tedavisi, kişiye özel programla birlikte uygulanır.Lipoelektro: Çok ince ve uzun iğneler yardımıyla yapılan bu tedavide, elektro ile selülitli bölgelerdeki yağlar parçalanarak boşaltılmaya çalışılır.Liposuction: 1-2 saatlik lokal anestezi ile uygulanan liposuction'da, belirlenen bölgelerdeki yağlar vakumla ya da şırıngalar yardımıyla çekilir. Liposuction özellikle bölgesel zayıflılama ve selülit tedavisinde kullanılır.Kozmetik çözümler: Doğrudan doğruya yağ hücrelerini harekete geçiren ve hücrelerin içini boşaltmayı sağlayan antiselülit kremleri de, selülitle karşı girişilen kişisel savaşta önemli rol oynar. Düzenli kullanıldıkları takdirde ciddi düzelmeler sağlarlar.

Apne : Uykusuz Geceler










Uyku apnesi olanlar sağlikli bir uyku uyuyamiyor, yeterli oksijen alamiyor, asabi ve yorgun uyaniyor.
İSTANBUL - Uyku laboratuvarlarinda yapilan testlerle tanisi konabilen bu rahatsizlik en çok orta yaş üzeri erkeklerde, aşiri kilolu olanlarda, alkol ve sigara kullananlarda görülüyor.Uykuda solunumun kisa süreli durmasi ve kandaki oksijen düzeyinin belirli seviyelerin altina inmesiyle karakterize olan bir sorun uyku apnesi. Toplumda yüzde 5 gibi ciddi bir oranda görülmesine rağmen, yeterince taninmiyor. Uyku apnesini hasta tek başina fark edemediği için çoğunlukla sorunun varliği eşler ya da ailenin diğer üyeleri tarafindan fark ediliyor.Uyku apnesini bu denli önemli yapan noktalardan biri de, tedavi edilmemesi durumunda, birkaç yil içinde kalp hastaliklari da dahil olmak üzere hayati önem taşiyan sağlik sorunlarina yol açmasi. Hemen her yaş grubunda ortaya çikmakla birlikte orta yaş üzerinde daha sik rastlaniyor. Yaş ilerledikçe de görülme ihtimali artiyor. Erişkinlerde kilo sorunu olan, alkol kullanan ve sigara içen kişilerde uyku apnesi daha fazla ortaya çikiyor. Çocuklarda siklikla, bademcik ve geniz eti büyümesi ve burun tikanikliği sebebi ile görülüyor. Özellikle çocuklarda ortaya çikan uyku apnelerinin erken teşhisi çok büyük önem kazaniyor. Çünkü ihmal edilmiş teşhisler büyüme-gelişme geriliği, beynin oksijensiz kalmasi gibi çok ciddi problemlere veya uzun vadede akciğer ve kalp rahatsizliklarina yol açabiliyor. Bunun yaninda farkli nedenlere bağlanan okul başarisinda azalma, öğrenme güçlüğü, sosyal izolasyon, çekingenlik, sinirlilik gibi sosyal problemlerin de ortaya çikmasina neden olabiliyor.
Farkli nedenlerle ortaya çikan uyku apnesi nöroloji, KBB ve göğüs hastaliklari disiplinlerinin konusunu oluşturuyor. Ancak öncelikle sorunun şiddeti ve taniminin doğru olarak tespit edilmesi gerekiyor ki bu noktada uyku laboratuvarlari etkili oluyor.
İKİ TÜR UYKU APNESİ VAR
Anadolu Sağlik Merkezi KBB uzmani Op. Dr. Anil Güngör, uyku apnesinin esas olarak iki farkli türü bulunduğunu belirterek şu bilgileri aktariyor:
Santral uyku apnesi:
Beyindeki solunum merkezinin yetersiz ve uyumsuz çalişmasi sebebiyle ortaya çikarlar. Solunumun azalmasi ve durmasini takiben kanda karbondioksitin artmasi ve oksijenin azalmasi sonrasinda uyanma tipiktir. Santral uyku apnesinden muzdarip olan kişiler, periferik apne yaşayanlara oranla uyanma dönemlerini daha rahat hatirliyor.
Periferik (Obstrüktif) uyku apnesi:
Boğazda solunum yolunu açik tutan kaslarin gevşemeleri ile havanin geçeceği alanin kapanmasi, daralmasi sonucunda oluşuyor. Hava yollarinin daralmasi sonucunda bir süre solunum duruyor ve kandaki oksijen miktari azaliyor. Karbondioksit birikmesi bir süre sonra beyni uyariyor ve tekrar solunum almayi sağliyor. Beyin bu azalmayi algiliyor ve uyku derinliğini azaltarak hava yolunun tekrar açilmasini sağlamaya çalişiyor. Sonuçta hasta bütün geceyi nefes almak için uğraşmakla geçiriyor ve neler yaptiğinin farkinda bile olmuyor. Horlamalar, çirpinmalarla geçen gecenin ardindan hem ciddi bir efor sarfedilmiş, hem de gerekli uyku alinamamiş oluyor. Bu da gün boyu yaşanacak yorgunluk, gerginlik ve sinirliliğe yol açiyor. Çocuklarda ise bütün gece nefes almak için harcanan efor ve bozulmuş uyku düzeni sebebi ile büyüme için gereken kaynaklar boşa gidiyor; büyüme ve gelişme geriliği ortaya çikabiliyor. Santral ve obstrüktif uyku apnesinin beraber görülmesi halinde miks tip apneden sözediliyor.
Özellikle obstrüktif, yani solunum yolu tikanmasina bağli uyku apnesinin bazi problemlerin ortaya çikmasinda risk oluşturduğuna işaret eden Op. Dr. Güngör, şöyle konuşuyor: “Bu kişilerde öncelikle kalp ritm bozukluklari görülüyor, hipertansiyona yatkin oluyorlar. Kalp krizi riski artiyor, önemli bir kisminda kronik üst ve alt solunum yolu enfeksiyonlari ve nefes darliği problemi yaşaniyor. Gün içindeki uyuklamalari artacaği için de yaşam kalitesinde de ciddi bir düşüş yaşiyorlar. Mesleklerinde verimleri düşebiliyor. Örneğin ABD´de uyku apnesi olduğu tesbit edilen kamyon şoförlerinin yapmiş olduğu kazalar ciddi boyutlarda”.
APNENİN NEDENLERİ
Her yaş grubunda ortaya çikan uyku apnesinin nedenleri de değişkenlik gösteriyor. Konuyla ilgili bilgiler veren Op. Dr. Güngör, yetişkinlerde ve çocuklarda ortaya çikan uyku apnesine ilişkin şunlari anlatiyor:
Bebekler ve çocuklarda: Bebeklerde gelişme eksikliğine bağli larenksin (girtlağin) ve solunum borusunun gelişmemesi gibi problemler ön plana çikiyor. Bunlarin yüzde 95i bir yil içinde bebeğin gelişmesiyle geçiyor. Yüzde 5’i ise cerrahi ya da tibbi müdahale gerektiriyor. Bebeğin, doğumda oluşan değişik konfigürasyonlar nedeniyle küçük çeneli olmasindan dolayi dili arkaya kaçabiliyor ve bu da uyku apne sendromuna yol açabiliyor. Bunlari göreceli olarak basit tibbi müdahalelerle tedavi etmek mümkün.Çocuklarda horlama ise başli başina bir sorun ve bir takim özel yaklaşimlar gerektiriyor. Horlayan her çocuğun apnesi yok, ama genellikle apnesi olan bütün çocuklar horluyor. Anne ve babaya apneyi sormanin yolu, çocuklarinin uykularinda bir süre soluklarinin kesilip kesilmediği, ki bunlar genellikle horlayan çocuklar oluyor. “Bu dönem ne kadar sürüyor, bu dönem sonunda çocuklarin soluk almalari tamamen kesiliyor mu, yoksa nefes almaya çalişiyor da alamiyor mu?” gibi sorularla sorunun varliği, şiddeti süresi tespit edilebiliyor. Uyku apnesi sorunu yaşayan çocuklarda parasomniya denilen ve uykunun REM fazinda kalamamaya bağli bir takim yan etkiler yaşaniyor. Oksijen düştüğü dönemlerde korkulu rüyalar görüyorlar ya da birdenbire gece işemeleri ortaya çikabiliyor. Okul çağlarindaki çocuklarda okul başarisinda birdenbire düşme olabiliyor. Gece bacaklarini sallama sik rastlanan bulgulardan. Öğretmeninden çocuğun dikkatsiz, çok sinirli ve kavgaci olduğu, sik sik ağladiği gibi şikayetler duyulabilir ki hekimin bunlara da çok dikkat etmesi gerekiyor. Tüm bunlar bir tablo içine yerleştirildiğinde ve büyük tablo görülebildiğinde anlam kazaniyor. Sürekli ağzindan nefes alan çocuklarda diş ve damak gelişim bozukluklari, diş çürükleri, ağiz kokusu, sik boğaz ağrisi ve iltihabi, yutma bozukluklari, yüz gelişim bozukluklari başliyor.Yetişkinlerde uyku apnesi: Yetişkinlerde tablo biraz değişiyor. Erişkinlerde ve çocuklarin bir kisminda uyku apne sendromu obeziteyle birlikte ortaya çikiyor. Peki aşiri kilo uyku apnesini nasil etkiliyor? Boyun çevresindeki yağ dokusunun artmasi bir yere kadar dişa doğru gelişirken, bir yerden sonra büyük bir kismi solunum yolunu da daraltiyor. Vücudun büyümesiyle bağlantili oksijen ihtiyaci artmakla birlikte, solunum yolunun daralmasina paralel oksijen alimi azaliyor. Yani birdenbire tüm fizyolojik denge tersine dönüyor.
UYKU LABORATUVARI
Uyku apnesinin kesin teşhisi ve şiddetinin ölçülebilmesi için uyku laboratuvarlarinda “polisomnografi” adli incelemeler yapilmasi gerekiyor. Uyku sirasinda bir çok parametrenin kaydedildiği polisomnografi ile kalp fonksiyonu, solunum fonksiyonu, oksijen ve karbondioksit miktarlari, beyin bölgelerinin aktiviteleri, uykunun yapisi ve uyku bozukluklari hakkinda en sağlikli bilgilerin alinmasi sağlaniyor. Anadolu Sağlik Merkezi’nin uyku laboratuvarinda yaptiklari polisomnografiye ilişkin uyku laboratuari sorumlusu Nöroloji Uzmani Dr. Levent Üçkardeşler şunlari anlatiyor:“Bu yöntemle, beyin elektrosu (EEG), solunum hareketleri, uyku sirasinda kandaki oksijen miktari, kalp elektrosu (EKG), göz hareketleri, kaslardaki kasilmalar, kol - bacak ve gövde hareketleri, hastanin sürekli video görüntüsü eşzamanli (simultane) kayitlanir ve böylece uyku sirasinda vücut işlevleri hakkinda ayrintili bilgi elde edilir. EEG ile uykunun seyri ve fazlari, uykudaki anormal hareketler ve durumlar kaydedilmektedir. Polisomnografi, sik görülmeleri nedeni ile en sik uyku apnelerinin durumu ve tipinin saptanmasinda kullanilir.Bunun yaninda nörolojik hastaliklar olan uyku bozukluklarinin teşhisinde kullanilmaktadir. Bu yöntemle uyku ritm bozukluklari (disomnialar), uykusuzluklarin (insomnia) tip tayini, narkolepsi ve huzursuz bacak sendromu (restless leg) gibi nörolojik hastaliklar, uykuda hareket bozukluklari (parasomnialar) teşhis edilir. Diğer yaygin bir kullanim alani da erkeklerdeki impotanslarin, yani penisteki sertleşme bozukluklarinin teşhisidir. Özel bazi kaydedicilerle peniste uyku sirasindaki sertleşmeler kaydedilerek iktidarsizliğin gerçekten var olup olmadiği ve psikolojik mi yoksa organik mi olduğuna karar verilmekte, böylece tedavisi daha sağlikli yapilmaktadir.”Uyku testlerinden sonra elde edilen bilgiler değerlendirilerek, uyku apnesinin gerçekten tedaviye ihtiyaç gösterip göstermediğine karar veriliyor. Burada da farkli disiplinlerdeki hekimlerin işbirliği içinde çalişmasi gerekiyor. Uyku apne sendromu olan hastalarin nöroloji, KKB, göğüs hastaliklarinin ortak takip ettiği hastalar olmakla birlikte; öncelikle nöroloji ve KBB takibinden geçmesinin uygun olacaği düşünülüyor.
YETİŞKİN VE ÇOCUK TEDAVİSİ
Tedavi uygulandiği taktirde uyku apnesinin ortadan kaldirilip kaldirilmayacağinin gruplara göre değişkenlik gösterdiğini söyleyen Anadolu Sağlik Merkezi Göğüs Hastaliklari Uzmani Doç. Dr. Reha Baran sözlerine şöyle devam ediyor; “Çok küçük çocuklarda solunum yolu obstrüksiyonu varsa cerrahi müdahale ile bunlari düzeltmek mümkün. Oyun çaği çocuklarinda eğer obstrüksiyon yeri doğru tespit edilir ve bunlar ameliyatla uzaklaştirilirsa, çocuktaki pozitif etki hemen görülüyor. İleri yaşlarda obez kişilerde ise sorun ve çözümü biraz daha karmaşik. Ameliyatla solunum yolu açilabiliyor, ancak buradaki yağ dokularina genel olarak müdahale edilemiyor. Kesin çözüm için bu kişilerin kilo kaybina yönlendirilmeleri ve bir takim solunum cihazlarindan faydalanmalari sağlanmalaridir.”Gögüs hastaliklari uzmanlari olarak hastanin sorunun saptanmasinin ardindan genellikle CPAP ya da BiPAP cihazlarini kullandiklarini söyleyen Doç. Dr. Baran şu bilgileri veriyor:“CPAP (Continious Positive Airway Pressure) cihazinin kullanilmasindaki amaç hastaya devamli hava basinci uygulamasiyla uyku sirasinda kapanan üst hava yollarini açik tutmaktir. CPAP cihazi hastanin burnuna yerleştirilen, yumuşak silikon bir maske ve bunu cihaza birleştiren hortumdan ibarettir. Cihazin olumlu etkisi birkaç gün içinde görülür. Yorgunluk, uyuklama gibi belirtiler kaybolur; hastanin günlük aktivitesi ve canliliği artar, horlamalar kesilir. Artan dinamizm, şişman hastalarin zayiflamasini ve sağlikli kilolara ulaşmasini sağlar. Bunlarda en önemli problem aslinda hasta uyumu oluyor. Eğer hasta çok semptomatikse bunu kullandiğinda müthiş bir fayda görüyor. Ertesi gün yeniden doğmuş gibi oluyor. Sabah baş ağrilari olmuyor, kaliteli bir uyku uyumuş oluyor. Böyle hastalarda daha iyi bir uyum var. Fakat bu kadar şikayeti olmayan hastalarda çok uyumlu olmuyor bir süre sonra birakiyor.”
RİSK FAKTÖRLERİ
Kilo fazlaliği nedeniyle boynun ve boğaz çevresindeki yağ dokusunun artmasi.Özellikle çocuklarla büyümüş bademcik ve geniz etinin varliği.Boğazin dar yapida olmasi. Bazi kişilerde boğazin şekli doğuştan dar yapida olabilir.Uyku apnesi erkeklerde kadinlara oranla 2 kat daha fazla ortaya çikiyor, bu nedenle erkek olmak bir risk faktörü oluşturuyor.Uyku apnesi orta yaş üzerindeki erişkinlerde gençlere göre 2-3 kat daha fazla görüldüğünden yaş da bir risk faktörü olarak kabul ediliyor.Boğaz kaslarinin uyku sirasinda gevşemesine neden olduğu için alkol, sakinleştirici ve uyku ilaçlari kullanimi da risk faktörü oluşturuyor.
MENOPOZ














Menopoz Nedir ?
Kadın hayatının ortalama olarak üçte biri menopoz döneminde geçer. Menopoza girme yaşı tüm dünyada ve antik çağlardan beri fazla değişme göstermemiştir ve ortalama 45-55 cıvarındadır. 40 yaştan önce menopoza girmek "erken menopoz " olarak tanımlanmaktadır. Menopoz genellikle hayatın doğal bir aşaması olarak kabul edilmektedir.Gerçekten de menopoz, kadın hayatının yumurtlama fonksiyonlarının sonlandıktan sonraki doğal bir aşamasıdır. Ancak menopozda oluşan bazı değişiklikler kadının hayatını derinden ve öylesine olumsuz etkiler ki bu durum pek çok hastalıkların ortaya çıkmasına ve kadının yaşam kalitesinin azalmasına neden olur.Bu gün menopoz olumsuz etkileri önlenmeye ve tedavi edilmeye çalışılan bir hastalık gibi kabul edilmektedir.Menopozun kadın hayatının doğal bir parçası olması nedeniyle hiç bir şey yapmadan izlenmesi artık eskilerde kalmıştır.
Özellikle kadın yumurtalık hormonlarının laboratuar koşullarında üretilip kullanılmaya başlanmasıyla bu kavram daha da ön plana çıkmıştır. Menopozda azalan yumurtalık hormonlaının yerine konmasıyla menopoza ait tüm olumsuz değişiklikler ve hastalıklar kolaylıkla önlenebilmekte veya en aza indirgenebilmektedir.Menopozdaki temel değişiklik kadınlık hormonu olan östrojenin yumurtlamanın durması sonucu azalmasıdır.Böylece kadında:-Ateş basma,terleme,çarpıntı-Uykusuzluk,sinirlilik,(ruhsal çöküntü) depresyon,unutkanlık,halsizlik,çabuk sinirlenme-Bazan cinsel istekte (libido) azalma-Kemik erimesi(osteoporoz)-Damar sertliği (ateroskleroz) gelişme eğilimi-Cinsel organlarda çekilme(atrofi) ,kuruluk,ağrılı ilişki-İdrar kaçırmaya kadar varan idrar yollarında atrofi ortaya çıkmaktadır.
Kadınlar bir sabah uyandıklarında kendilerini menopoza girmiş olarak bulmazlar. Menopoz 20 yıl süren değişikliklerin tam ortasındaki dönemdir.40 yaşından sonra kadınlarda önce yumurtlamanın azalmasına bağlı olarak düzensiz adet kanamaları, aralıklı ateş basma ve terlemeler,psikolojik değişiklikler ortaya çıkmaya başlar.Daha sonra yakınmalar giderek artar ve adet tamamen kesilir. Bu dönemde 1 yıl adet kanamalarının olmaması menopoz tanısı için yeterlidir. 6 aydan daha fazla adet gecikmeleri araştırılıp kandaki estrojen ve yumurtlamayı uyaran hormon (FSH) seviyeleri ölçülerek kesin tanı konulur. Ancak adet düzensizlikleri veya düzensiz kanamalar "menopoza giriyorum" düşüncesiyle normal karşılanmamalı; hasta doktoruna başvurarak bu değişikliklerin gebelik ve kadın cinsel organlarının kanserlerinde de görülebileceği göz önünde tutularak bu hastalıklar dikkatle araştırılmalıdır.

DİYET
Fazla kilolar, çağımızın sorunu...
fazla kilolardan arınırken doğruları uygulayabiliyor muyuz? İşte zayıflamanın doğruları, yanlışları...Genel olarak 12-18 yaşları arasında başlayan ve şişmanlamaya karşı ağır korku yüzünden bilinçli olarak aşırı zayıf kalma çabaları ile belirlenen bir bozukluk...Psikologlara göre,ne zaman ortaya çıktığıı bilinmemekle birlikte,eskiden sanıldığı gibi çok ender rastlanan bir rahatsızlık değil. A.Nervoza olarak adlandırılan rahatsızlığa yakalanan bireylerin yaklaşık yüzde 95' inin kadın olduğunu belirten uzmanlar,bir kişinin kız kardeşinde bu tür bir bozukluk varsa o kişide aynı hastalık riskinin belirgin oranda arttığını kaydediyor.Ãxist sosyoekonomik sınıflarda daha sık görülüyor.
En temel belirti aşırı kilo alma korkusu...Bu durum kişinin yiyecek konusunda neredeyse fobik olacak noktaya dek varmasına nedenŞişmanlama korkusunun yanı sıra beden imgesinde de bozulma oluşuyor. Buna bağlı olarak bu kişiler çok zayıf ve ince olsalar bile kendilerini şişman bulabiliyor. Vücut ağırlığını kontrol altında tutabilmek isteyenler 2 yola başvuruyor. Kişilerin bir bölümü yiyecek alımını ileri derecede kısıtlar. Zaten aldıkları çok az yiyeceğin de, çok az kalorili yiyecekler olmasına dikkat ederler. Bu kişiler buna rağmen ağır egzersizler de yaparlar.
Hastalık belirtileriDiğer gruptaki kişilerde yiyecek alımının ileri derecede azaldığı açlık dönemleri ile aşırı yeme dönemlerinin birbirini izlediği gözleniyor. Bu gruptaki kişiler, aşırı yemeden sonra şişmanlayacakları korkusuyla, boğazlarına parmaklarını bastırarak kusuyor. Sık sık bunu yapan kişilerin el sırtında deri sertleşmesi, mide asidinin etkisiyle dişlerde bozukluklar, çürümeler gözlenebiliyor. Bu kişilerin yeme davranışlarında ve yiyeceklerle olan ilişkilerinde gariplikler görülebiliyor. Yiyecekleri saklayabilir, yemek yapmak için mutfakta saatlerce uğraşabilirler. Anoreksia Nervoza'nın nedenleri günümüzde kesin olarak bilinmemekle birlikte, oluşumu psikolojik, sosyolojik ve biyolojik olmak üzere üç boyutta ele alınıyor. Hastalığın ergenlikte ortaya çıktığını ve bu dönemin cinsel ve sosyal çatışmalarla yüklü oluşunu dikkate alan uzmanlar, cinsel ve sosyal çatışmalarla başa çıkma konusundaki yetersizliklerin yiyeceklerden fobik kaçınma şeklinde ortaya çıktığını düşünüyor.
Zayıf kadın ideal midir?Batı toplumlarında kadının fiziksel görünümü ve bu bağlamda ince bir vücut yapısına sahip olması oldukça önemlidir. Kadın için ideal fizik görünüm ince olmak. Eskiden hafif kilolu kadın tipi ideal tip olarak görülürken, şimdilerde bu anlayış terk edildi. Teknolojik gelişime paralel olarak medyadaki değişimle birlikte bu anlayış hız kazandı. 1970'li yıllardan önce ideal kadın balık etinde Taylor kabul edilirken, 1970'lerde zayıflığı ile ün yapmış manken Twiggy yapılan kamuoyu araştırmalarında öne geçti. Son 25 yıldır Amerikalı kadınlar daha zayıf olma eğilimindedirler. Gerek Türkiye'de, gerekse yurtdışında güzellik yarışmalarına hep zayıf kızların katıldıkları görülüyor. Medyadaki bu imaj bombardımanın toplumsal sonucu olarak, popüler insanların beden ölçülerinin daha da küçüldüğü görülüyor. Anoreksia Nervozalı hastaların tedavisi çoğu kez güçlüklerle doludur. Hastaların çoğunda, hastalık birkaç yıl önce başlıyor. Tedaviye katılmak ve tedavi planları için isteksizdirler. Bu sebeple genellikle çocuklarının bu durumundan üzüntü ve endişe duyan anne babaları tarafından doktora getirilirler. Tedavide bireysel psikoterapi, grup ve aile terapisi, ilaç tedavisi gibi yöntemler kullanılabilir.
Laser Epilasyon








İstenmeyen tüylerden kurtulmanın en hızlı ve en sağlıklı yoludur. Epilasyonda kullanılan laser ışığının dalga boyu melanin pigmenti tarafından emilme özelliğine sahiptir. Soğutma sistemli laser tekniği ile laser ısısı cilde zarar vermeden doğrudan kıl kökünü yok eden ısıya dönüşür.
Laser epilasyon kimlere uygulanabilir?12 yaşından itibaren koyu renkli tüyleri olan herkese uygulanabilir. Eğer tüyler açık renkli yani pigmenti az, koyu renkli pigmenti hiç yok ise laser ışığını görmeyeceği için tedaviden etkilenmez.Laser epilasyon hangi bölgelere uygulanabilir?Gözleri direkt ışıktan özel gözlüklerle koruma şartı ile tüm vücut bölgelerindeki tüylere uygulanabilir.Her tedavi süresi ne kadardır?Kullanılan cihazların özelliklerine göre değişmekle beraber çok hızlı çalışma özelliklerine sahip cihazlarla yüz 5 - 6 dakikada, bıyık 1 - 2 dakikada, bacaklar 1 saat gibi denilebilir.Tedavi sırasında ağrı hissedilir mi?Hayır, hissedilmez. Yalnız soğutucu gazının ve laser ışığının çarpmasını cildinizde bir lastik çarpması gibi hissedebilirsiniz.Tedavi sonrasında iz kalır mı?Tedavi sonrasında 5 - 10 dakika bazen yarım saat süren kızarıklık olabilir. Bu geçicidir. Soğutma sistemi olmayan laserlerde, ışığın cildin üst tabakası olan epidermisteki melanin pigmentlerinden de emilmesinden dolayı ciltte yanık ve sonrasında leke iz kalma riski her zaman mevcuttur. Soğutma sistemli laserde cildin ısınmasına fırsat verilmemekte böylece yanık riski ortadan kalkmaktadır.Bir seansta tüylerden kurtulmak mümkünmüdür?Hayır, mümkün değildir. Çünkü kıl köklerinin hepsi aynı büyüme devresinde değildir. Uygulama esnasında olgun fazda (anogen) olan kıl kökleri etkilenir. Dinlenmekte (katogen) ve gerileme (telogen) fazındaki kıl kökleri etkilenmez. Bunlar için diğer seansların uygulanması gerekir. Kılların renklerinde ve büyüme devrelerinde olan farklılıklardan dolayı seans sayısı kişiye göre hatta aynı kişinin farklı bölgelerine göre değişir.Seans aralıkları ne kadardır?Seans aralıkları bölgeye göre 4 ila 8 hafta arasında değişir.Laser epilasyon düşünüldüğünde ne yapılması gerekir?Öncelikle dermatolog tarafından hastanın görülüp değerlendirilmesi, tüylenmenin nedeninin araştırılması, gerekli tahlil ve tetkiklerin yapılması gereklidir. Tedaviye başlanmadan önce tüylerin sarartılmamış olması, cımbız veya iple alınmamış olması şarttır.

Güzellik ve Mezoterapi










Mezoterapi, uzun zamandan beri estetik tıpta en sık talep konusu olan lipodistrofi veya selülit konusunda en seçkin tedavi biçimini oluşturmaktadır. İlk kez 1952'de Dr. Michel Pistor tarafından uygulanmıştır. 1987'de Fransız Tıp Akademisi tarafından geleneksel tıbbın bir parçası olarak kabul edilmiştir.Fransa' da ortalama 15.000 doktor, günde 60.000'den fazla hastayı mezoterapi yöntemi ile tedavi etmektedir. Uluslararası Mezoterapi Derneğine üye olan Avrupa, Afrika ve Güney Amerika'da 14 ülkede yöntem başarı ile uygulanmaktadır.
Mezoterapinin kelime anlamı orta deri tedavisidir. Temeli, tedavi edilecek bölgeye 4-6 mm uzunluğunda çok ince iğneler kullanılarak çok küçük miktarlarda ilaçları lokal olarak enjekte etmeye dayanan tamamen tıbbi bir eylemdir.Endikasyona göre değişen çeşitli ilaç karışımları 5-10 dakika gibi bir süre içerisinde deri altına enjekte edilir. Hangi Durumlarda Uygulanır?
ESTETİK KULLANIMLARISellülitSaç DökülmesiErgenlik ve Hamilelikte Oluşan ÇatlaklarYüz Gençleştirme Yara İzleri, (skatrisler)
DİĞER KULLANIM ALANLARIRomatolojiDolaşım Problemleri (varis, varis ülserleri)MigrenSpor HekimliğiMezoterapi seans aralıkları minimum 1 hafta olmalıdır. Bir seansta enjekte edilen ilaç dozu 10 cc yi aşmamalıdır. Mezoterapide ortaya çıkan yan etkiler genellikle seans aralığı ya da dozaja dikkat edilmedi ise görülmektedir.
Uygulanmaması Gereken DurumlarKalp YetmezliğiDiyabetBöbrek RahatsızlıklarındaAntikuagülan Tedavi Altındaki HastalardaSonuçMezoterapi, etkinliği bütün dünyada kanıtlanmış bir geleneksel tıp yöntemidir. Bir çok ülkede uygulanıyor olması, her gün binlerce doktorun hastalarına uygulaması, yararlı bir yöntem olduğunun en güçlü kanıtıdır. Hasta ile hekim arasında etkin bir dialoğun olması sonuçların biran önce ve en iyi şekilde elde edilmesi için gereklidir. Ancak mezoterapiden, her zaman çok kısa sürelerde sonuç alıp, mucize bir düzelme de beklenmemelidir.